Suriye’deki son gelişmeler ışığında, özellikle de Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) iktidarı ele geçirmesi ve Baasçı Suriye rejiminin devrilmesinin ardından, Suriye’deki çatışmanın daha da derinleştiğini ve yaygın bir kaosa dönüştüğünü gözlemliyoruz. Bu cihatçı rejim ve onun aşırılıkçı ideolojisi, Suriye’nin kıyı bölgelerindeki halkımıza karşı katliamlar ve soykırım eylemleri gerçekleştirmiştir. Bugün de aynı baskıcı gücün Dürzi toplumumuza karşı aynı vahşetle acımasız saldırılar düzenlediğine tanık oluyoruz.
Oysa Dürzi halkımız, Suriye toplumunun diğer tüm bileşenleri gibi kadim ve onurlu bir topluluğu temsil etmektedir ve uzun süredir özgürlük ve bağımsızlıkları için mücadele etmektedir. Otoriter ve baskıcı zihniyetiyle HTŞ, Aleviler ve Dürziler gibi bu toprakların köklü halklarına boyun eğdirmeye çalışmakta, kasıtlı olarak mezhep çatışması tohumları ekmekte ve bölgedeki farklı topluluklar arasındaki gerilimleri körüklemektedir. Bunu yaparak, meşhur “böl ve yönet” stratejisi doğrultusunda bu bölünmelerden faydalanmayı amaçlıyorlar.
Son dönemde yaşanan olaylar, bu cihatçı ideolojinin sadece Suriye halkları için değil, özellikle de kadınlar için yarattığı büyük tehlikeyi daha da açığa çıkarmıştır. Halkların ve inançların zengin çeşitliliğini reddeden bir rejim, Suriye’de yönetim için asla bir model olamaz. Tarihsel olarak Suriye, farklı toplulukların aynı topraklarda bir arada yaşadığı bir vatan olmuştur. Bu çeşitlilik asla soykırım ya da zulüm için bir bahane olmamalı; aksine düşünce, ifade ve bir arada yaşama özgürlüğü için bir kaynak olmalıdır.
Gerçekte Suriye, uzun süreli ve kanlı bir savaşın tarifsiz dehşetine maruz kalmıştır. Bu bölgenin halkları bu yıkımdan yorgun düşmüş ve kendi topraklarında özgürce ve onurlu bir şekilde yaşamayı arzulamaktadır. Ancak cihatçı zihniyet Suriye’nin toplumsal mozaiğini kategorik olarak reddetmekte, dolayısıyla demokratik ve çoğulcu bir Suriye’nin yeniden inşasına giden yolu tıkamaktadır. Dahası, ataerkil ve otoriter yönetimin hakim olduğu bir sistemde demokrasinin kök salması mümkün değildir.
Suriye’yi adil ve barışçıl bir geleceğe taşıyabilecek model, tüm toplulukların kimliklerini ifade edebildikleri, uyum ve karşılıklı saygı içinde özgürce yaşayabildikleri Kuzey ve Doğu Suriye (Rojava) gerçekliğinde başarılarına şimdiden tanıklık edilebilen Demokratik Ulus modelidir.
Kadın Koruma Birlikleri (YPJ) olarak, Suriye’nin toplumsal dokusunun ayrılmaz bir parçası olan Dürzi ve Alevi halklarımıza karşı işlenen bu terör suçlarını şiddetle kınıyoruz. İnsani değerleri hedef alan ve Suriye toplumunun birliğini tehdit eden her türlü sistematik terörist saldırıya karşı kararlılıkla duruyoruz. Öz savunmanın, özgür ve demokratik bir toplum inşa etmenin birincil ve vazgeçilmez teminatı olduğuna inanıyoruz.
Bu temelde, tüm halkları, özellikle de kadınları, kendi haklarını ve tüm toplulukların haklarını korumak için bir araç olarak öz savunma ilkesini benimsemeye çağırıyoruz; çünkü öz savunma her halk için doğal ve meşru bir haktır. Bölgenin ve dünyanın dört bir yanındaki kadınlar halklarına karşı tarihi sorumluluklarını yerine getirmeli ve hep birlikte birlik ve örgütlülüğü güçlendirmek için mücadelemizi yükseltmeliyiz.
Kolektif mücadele ve ortak bilinç yoluyla özgür ve onurlu bir yaşam inşa etme kararlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz. Suriye için tek geçerli çözümün, kadınların örgütlü iradesi ve liderliğiyle şekillenen katılımcı bir toplumun kurulmasında yattığını ilan ediyoruz. Suriye halkına karşı işlenen katliamlar karşısında en büyük direniş eylemimiz, bilinçli ve örgütlü bir kararlılıkla meşru müdafaa misyonunu sahiplenmek ve tüm halkları ve kadınları barış, onur ve özgürlük içinde kucaklayan demokratik bir Suriye’yi gerçekleştirmek olacaktır
YPJ Genel Komutanlığı
04.05.2025