Clara Zetkin’den Roza Luksemburg’a, Mirabel kardeşlerden Jiyan Tolhildan, Roj Xabur ve Barin Botanlar’a, Sara, Rojbin, Ronahi’den Evin Goyi’ye kadar tüm devrimci kadınlar yaşamın son anına kadar cins, kimlik, ulusal ve halk mücadelesi vererek bugün YPJ’li savaşçılar olarak bizlerin onların bıraktıkları miras üzerinde mücadelemizi devam ettirmemizi sağlamışlardır. Bu yazımızda iki kere Paris’te gerçekleşen kadın katliamının yıldönümünde bu konuya ışık tutmak istiyoruz.
1-Sara- Sakine Cansız
2-Rojbin- Fidan Doğan
3-Ronahi- Leyla Şaylemez
4-İkinci Paris Katliamı
5-Birinci Paris Katliamında hedef Abdullah Öcalan’dı
6- Fransız Devleti ve Paris’in katliamlardaki rolü
7-Bu kadın cinayetlerine verilecek cevap, kadınların kolektif savunmasıdır
Kadın cinayeti her ne kadar kolay gibi görünse de aslında iktidar güçlerin özel bir politikası olmaktadır. Kadınların ev içinde öldürülmesi, kadınların siyasi öncü olarak öldürülmesi de aynı sistemle, aynı ilkelerle yürütülüyor. Gerçek şu ki, sistem özellikle kadın devrimci öncülere saldırdığında ya da bu suçların faillerini cezasız bıraktığında kadın cinayetlerinin ne kadar siyasi bir eylem olduğu daha da netleşiyor. Kadınlar saldırıya uğruyor çünkü özellikle devrimci bir bağlamda mevcut ataerkil devlet sistemine en güçlü alternatifi temsil ediyorlar; erkekler, şantaja boyun eğmedikleri ve güçlerini kontrol edemediklerini hissettikleri kadınları öldürüyorlar. Kadın cinayetleri sistemin kadınlara ve temsil ettiklerine karşı yürüttüğü topyekün savaşın bir parçasıdır. 5000 yıl önce ataerkil sistemin o zamana kadar en yaygın olan kadın özgürlüğüne dayalı ekolojik sisteme kendini kabul ettirmek istemesiyle başlayan bir savaştır; henüz bitmemiş bir savaştır çünkü 5000 yıldır biz kadınlar azimli bir direniş yürütüyoruz. 15-18. yüzyıllarda bilge kadınların cadı diye saldırıya uğradıkları sırada yürüttükleri direniş ve kadim kültürün savunmasının aynısıdır; İspanya’da mujeres libres’in diktatör Franco’ya karşı verdiği mücadelenin aynısı, Amerika’daki siyah kadınların, Arjantin’deki matres de Plaza de Mayo’nun da aynısı; onlara karşı Afganistan’da Taliban’ın ve Suriye’de IŞİD’in uyguladığı şiddetin aynısı, Amerika’daki yerli halklara ve bugüne kadar köle gibi davranan Avrupalı göçmenlere karşı uygulanan şiddet aynı politikaların bir sonucu olmaktadır. Kadın cinayetleri sosyal, psikolojik, politik düzeyde yürütülen ve deşifre edilebilirse kadının yaşamının her alanında yer alan savaşın bir parçasıdır. Burada anlatacağımız Paris olayları kadın cinayetlerinin en ciddi tarihsel örneklerindendir. 9 Ocak 2013’te Paris’teki Kürdistan Enformasyon Bürosu’na düzenlenen silahlı saldırı sonucu Sara (Sakine Censiz), Rojbin (Fidan Doğan) ve Ronahi (Leyla Seylemez) yoldaşlar şehit oldu; 10 yıl sonra, yine Paris’te, 23 Aralık 2022’de Evin Goyi (Emine Kara), Paris’teki Ahmet Kaya kültür merkezine düzenlenen silahlı saldırıda Mir Perwer ve Abdurrahman Kızıl ile birlikte şehit düştü.
1-Sara- Sakine Cansız
Kürt Halk Mücadelesinin kurucularından olan Sara (Sakine Cansız) yoldaş mücadelenin başından itibaren yaşamı, sevgisi, mücadelesi, bağlılığıyla tarihe damgasını vurmuştur. Sara yoldaşın ailesi, kültüründe ve ahlaki değerlerinde doğayla bağlantılı eski inançların güçlü izlerini hâlâ koruyan Alevi dinine mensuptu. Doğduğu şehir Dersim, 1937-1938 yıllarında Türk devletinin ağır katliamlarına maruz kalmış ve halkın büyük direnişine sahne olmuştur. Bir yandan Dersim’deki Kürt-Alevi kültürünün silinmesi Türk ulus devletinin inşası açısından önemliyse, diğer yandan Dersim’de yaşanan direniş de Sara yoldaşın mücadeleci karakterinin şekillenmesi açısından önemliydi. Bu mücadeleci karakter, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Sara yoldaşın 10 yıl boyunca tutuklu kaldığı Amed Cezaevi’ndeki direnişin temelini oluşturdu. Sara, cezaevindeki yıllarında kararlılığını ve zafere olan güvenini hiçbir zaman kaybetmedi; sadece hapishanedeki yoldaşlarına güç vermekle kalmadı, tüm Kürt özgürlük hareketine ilham kaynağı oldu. Amed cezaevindeki direnişin, PKK’de ki kadın ve erkeklere özgü, zafere güvenen, dolayısıyla fedakarlık noktasına kadar vazgeçmeyen kişiliğin inşa edildiği temellerden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Zindan direnişinin ardında özgürlüğe olan bağlılığı ile Kürdistan Dağlarında verdiği savaşla ve bizzat Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın eğitimi ve desteği ile güçlü bir kişiliğe sahip olarak mücadelesine devam etmiştir. Sara yoldaş 4 parça Kürdistan ve Avrupa’da barışa olan özlemi, kadın özgürlüğüne olan tutkusu, halkların kardeşliğine olan inancıyla var gücüyle çalışarak insanlığın sevgisini kazanıp evrelleşirken, yaşamının son anına kadar bu inançla mücadelede aktif rol oynamıştır. Abdullah Öcalan da kökenleri nedeniyle Sara yoldaşı hedef alan Paris saldırısını, Türk devletinin Dersim katliamının devamı ve tekrarı olarak nitelendirdi.
2-Rojbin- Fidan Doğan
Rojbin (Fidan Doğan) yıllardır kadın hareketinin öncülerinden biri olarak özgürlük tutkusu ve arayışı olan, mücadelenin her alanında kadının yaşadığı sorunlara ilgili, duyarlı olmuştur. Çalışkanlığı ile bilinen, amaç ve hedefinde inatçı, iddialı ve kararlı bir duruşun sahibi olup Kürt halkının onurlu ve haklı mücadelesini, halkının acılarını uluslararası alana taşırmada siyasette, diplomaside önemli sorumluluklar alarak Özgürlük mücadelesine dostlar, mevziler kazandırıp, Kürt halkının ve kadınlarının güçlü sesi ve dili olmuştur. Rojbin yoldaş, kadınların sadece savaşta değil, diplomasi gibi siyasetin alanlarında bile kadın özgün duruşuyla, erkek zihniyetine ve onun zirveleşen iktidar alanı olan devlet kurumlaşmasına karşı da güçlü mücadele edilebileceğini göstermiştir. Onun için diplomasi, halklar arasında bağlar, kültürler arasında ittifaklar, kadınlar arasında birlik yaratmak anlamını taşımıştır. Önderimiz Öcalan’ın fikirlerine dayalı mücadelenin özgürlüğe aç tüm insanlar tarafından bilinmesini sağlamak temel amacı olmuştur. Rojbin yoldaş, devlet çevreleriyle, feminist ve sosyalist hareketlerle etkili diplomatik görüşmeler yapmayı başarmış, kişileştirdiği 3 kültür (Kürt, Türk ve Fransız) ve mücadele ettiği davaya olan güvenini ifade eden gülümsemesiyle herkesin kalbine ulaşmıştır.
3-Ronahi- Leyla Şaylemez
Ronahi yoldaş 1989 yılında Mersin’de doğdu, 1990’larda ailesiyle birlikte Avrupa’ya Halle’ye göç etti ve burada mimarlık eğitimi almaya başladı: daha eğitimini tamamlamadan devrimci yolu seçti. Devrimci bir kişiliği korumak büyük bir inanç gerektirir ve Ronahi bu konuda kendini sürekli eğitmiştir. Bu sistemin kirli çarkında öğütülmek istenen Kürt Gençlerini gerçek özlerine döndürmek amacıyla büyük bir çaba sarfederek gençlik çalışmalarında önemli bir rol oynar. Bu nedenle de Ronahi yoldaş şahsında asıl hedef Kürdistan gençlik hareketi olmuştur.
‘’Sakine Suikastı öyle sıradan değil, çok planlı yapıldı. Benim için bir savaş gerekçesiydi. Sakine Suikastı Birinci Dünya savaşında Avusturya Veliahdına yapılan suikasttan dahi daha ağırdır bizim için.’’
ABDULLAH ÖCALAN
4- İkinci Paris Katliamı
Katliamın 10. yıldönümünde Paris Ahmet Kaya Kültür Merkezi’nde Evin Goyi (Emine Kara) yoldaş ve beraberindeki iki yurtseverin hedef alınması hem tarihi hem de hedef alınan kişilere yönelik planlı bir saldırı niteliğindedir. Evin Goyi yoldaş küçük yaşlarından itibaren Türk Devleti’nin Botan Halkına yönelik uyguladığı asimilasyon, soykırım ve her türlü insanlık dışı uygulamaya karşı halkının intikam duygusuyla büyürerek 90’lı yılların başında özgürlük hareketine katılır. Botan’ın direnişçi ruhu ve özgürlük arayışı onu Sara-Sakine yoldaş ile buluşturur. Kadın ordulaşmasının oluşumunda, örgütlendirilmesinde, gelişmesinde Sara arkadaş ile birlikte öncülük rolünü oynar ve genç yaşına rağmen kadın özgürlük mücadelesinin yükünü üstlenir. Evin Goyi yoldaş tüm halkları, kadınları, dünyayı tehdit eden DAİŞ’le mücadelede Rojava Devriminde TEV-DEM (Demokratik Toplum Hareketi),Toplumsal Savunma Güçleri (Hêzên Parastina Civakî) faaliyetlerinde yerini alarak yeni bir yaşamın, özgür toplumun ve demokratik ulusun inşasına öncülük eder. Köylerden şehirlere kadar öncü kişiliğiyle komün ve meclislerin oluşumunda büyük bir emek sahibi oldu. Evin Goyi yoldaş toplumsal yönü ağır basan biri olması nedeniyle Rojava Halkının sevgisini kazanırken, sadece Kürt Halkı içerisinde olmayıp Arap ve diğer etnik kökenli halkların da arasında belirleyeci bir rolü oldu.
5- Birinci Paris Katliamında hedef Abdullah Öcalan’dı
Birinci Paris Katliamı’nın yaşandığı tarihte Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Türk Devleti arasında ateşkes dönemi olup, aynı zamanda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan Kürt sorununun demokratik çözüm temelinde adımlar attığı ve diyalog zemininin oluşturulduğu bir süreçti. Dolayısıyla Paris’teki saldırılar Abdullah Öcalan tarafından yürütülen barış sürecini sabote etmeyi amaçlıyordu. Dahası, PKK’nın kurucularından Sara yoldaşın bizzat Öcalan’la derin dostluk bağları vardı, harekete katılan ve özerk kadın birliklerini kuran ilk kadınlar arasındaydı. Bu nedenle Sara yoldaşın hedef alınmasındaki esas sebep: Sara yoldaşın şahsında Önder Abdullah Öcalan ve demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigmanın hedeflenmesi asıl amaç olmuştur.
YPJ öncülüğünde Rojava’da ki şehirlerin tüm dünyanın başına bela olan İşid çetelerden kurtarılmasını hazmedemeyen ve çetelere lojistik, mali vb. birçok konuda en büyük desteği sağlayan Türk Devleti Sosin Birhat, Jiyan Tolhildan, Roj Xabur Barin Botan ve devrimde öncü rol oynayan birçok YPJ’li komutan ve savaşçıyı hedefleyerek İşid çetelerinin intikamını almak istemiştir. Bu nedenle Paris katliamının 10. yıldönümünde Rojava Devriminde amansız mücadele veren Evin Goyi yoldaşın hedef alınması Kürt Halkı ve onun savaşçılarına yönelik yapılan fiziki soykırımın bir sonucudur. Sara- Sakine Cansız için ‘Ha Beni vurmuşlar, Ha Sakine’yi diyen Abdullah Öcalan Evin Goyi yoldaşın şehadetinin yaşandığı bu olay hakkındaki değerlendirmesi olmamakla beraber, belki olayı duyup duymadığı da merak konusudur. Nedeni 32 aydır İmralı adasında ağır tecrit altında direnişine devam eden Abdullah Öcalan ile avukat ve aile görüşmelerine izin verilmemekle beraber, sağlığından ve yaşamına dair en ufak bir bilginin bile kamuoyuna aktarılmasına izin verilmemektedir. Türkiye Devleti’nin bu politikalarının amacı Abdullah Öcalan şahsında onun felsefesi ve paradigmasını esas alan halkların tecrit edilmesidir.
6- Fransız Devleti ve Paris’in katliamlardaki rolü
Dünyanın her yerinde toplumsal hareketlerin ön saflarında yer alan kadınlar katledilirken, devletler buna sessiz kalmaktadır. Fransa Devleti de kadın katliamları konusuna yabancı olmayan bir devlettir: Olympe de Gouges’i kadınlara yönelik talepleri nedeniyle giyotinle katletmiştir. Aynı zamanda Fransa Devleti Paris katliamına yol açan sebepleri anlamak için yaptığı çalışmalar yeterli olmamış ve Türk gizli servislerinin (MİT) olaya karıştığı yönünde deliller bulunmasına rağmen gerekli çalışmalar yapılmamıştır. KCK (Koma Civaken Kurdistane) geçen yıl yaptığı basın açıklamasında şunları kınamıştı: “Fransız devletinin yaklaşımı bağımsız ve egemen bir devlet duruşundan çok uzaktır. İlk Paris katliamını örtbas ederek ve ilgili gerçekleri kamuoyuna açıklamayarak Türk MİT’in ikinci Paris katliamını gerçekleştirmesine zemin hazırladı. Fransa devleti eldeki bilgileri kamuoyuna açıklayıp Erdoğan’ı, MİT’i ve işbirlikçilerini yani 9 Ocak 2013 katliamının faillerini sorumlu tutsaydı bugün ikinci Paris katliamı yaşanmayacaktı. Aynı Fransa Devleti: insanlığın düşmanı ve tüm dünyanın belası olan İslam Devleti’ne (İD) karşı 10.000’den fazla şehit, 20.000’den fazla yaralı veren bir halka yönelik gerçekleştirilen Türk saldırılarında da sessizliğini koruyarak bu zihniyete ortak olmuştur.
Türk Devleti’nin bu katliamları devam ettirebilme cesaretini göstermesinde uluslararası egemen güçlerin payı da oldukça önemlidir. Yıllardır Kürt Halkı’na karşı yapılan asimilasyon, soykırım ve her türlü insanlık dışı politikalar Kürdistan topraklarını aşarak Avrupa’ya kadar yayılım göstermiştir. Hegemonik güçler, Kürt halkının Avrupa’da da savunduğu Abdullah Öcalan’ın fikirlerinden korkmaktadır, çünkü bu fikirler ataerkil ve devlet iktidarına alternatiftir, çünkü bu fikirler aracılığıyla hegemonik güçlerin kontrolü dışında bir toplum örgütlenebilir. Avrupa devletlerinin ve Avrupalı olmayan devletlerin çoğunluğunun sessizliğinin nedeni tam da bu fikirlerin gücü ve kuvvetidir. Avrupa Devletlerinin sessizliği Paris’teki katliamlarla sınırlı olmayıp, gerilaya karşı kullanılan yasaklı ve kimyasal silahlar, İŞİD ve çetelerine yardım eden Türk Devleti ve yıllardır Türkiye’de yaşayan Kürt Halkına karşı yapılan politikalarda da aynı sessizlik devam etmektedir.
7-Bu kadın cinayetlerine verilecek cevap, kadınların kolektif savunmasıdır
Kadınlara yönelik bu saldırıları sıradan olaylar olarak ele alamayız. Ataerkil zihniyetin aramıza örmek istediği duvarları kabul edemeyiz. Coğrafi ya da kültürel uzaklıklar bu saldırıları analiz etmede ve algılamada bir sınır olamaz. Kapitalist-erkek-devlet sistem bizi, diğer kadınlara yönelik bu şiddeti artık kendi içimizde, kendimize yönelik şiddet olarak hissedemeyeceğimiz bir duruma düşürmek istiyor. YPJ olarak bu saldırıların her birini hepimize yönelik bir saldırı olarak hissediyoruz ve gerçek şu ki, bu saldırılar tüm kadınları hedef almaktadır. Bunların bir sistem tarafından politik özneler olarak kadınlara karşı gerçekleştirilen saldırılar olduğunu hepimizin anlaması gerekiyor. Afganistan’da ki kadınlara, Amerika’da ki yerli kadınlara, ekoloji ya da insan hakları aktivistlerine, Orta Doğu’da ki kadınlara yapılan her saldırı, dünyadaki her kadına yapılmış bir saldırıdır. Bir yandan sistemin sürdürdüğü saldırılar ve kadın cinayetleri durmazken, buna karşı Sara, Rojbin, Ronahi ve Evin yoldaşlar gibi kadınların izinde binlercesi devrimci yaşamı seçti. Kürdistan dağlarında silahlandılar ya da Kuzey ve Doğu Suriye’de devrimin inşasına katılmayı seçtiler. Dünyanın dört bir yanında milyonlarca kadın “jin jiyan azadi” “nı una menos” sloganlarıyla ayağa kalktı. Abiya Yala’dan (amerika kıtasının keşfinden önce burada yaşayan halklar) Afrika’ya, Ortadoğu’dan Doğu Asya’ya, Okyanusya’dan Avrupa’ya, dünyanın dört bir yanında kadınlar her türlü kadın cinayetine karşı ayaklanmaktadır. Çünkü kadınların ittifakı, kökleri ataerkilliğe dayanan ve aslında toplumsal bağları yok eden, insanı köle yapan ve doğayı yok etmeye çalışan bir sisteme karşı en güçlü silahtır. Çünkü birleştiğimizde dünya kadınlarının gücü durdurulamaz: intikamımız, şehit yoldaşlarımızın hayallerinin gerçekleşmesi, kadınların özgürlüğüne dayalı etik, politik ve ekolojik bir toplumun yaratılması olacaktır.