Hilafetin kuruluşu, yayılması ve yıkılışı
YPJ olarak tüm insanlığı DAİŞ’e karşı korumak adına büyük fedakarlıklar yaptık. Biz YPJ/YPG ve QSD savaşçıları, yıllar süren mücadelelerin ardından IŞİD’in elindeki toprakları özgürleştirdik ve sözde hilafeti yenilgiye uğrattık. Artık büyük bir bölgeyi elinde tutmamasına rağmen IŞİD’in ideolojisi hâlâ yayılıyor. IŞİD’i durdurmak için örgütü anlamak önemli. IŞİD nasıl bir örgüttür, amacı nedir, ideolojisi nedir ve küresel bir olgu olarak varlığını nasıl sürdürebilir? IŞİD serimizin bu ilk bölümünde örgütün kuruluşu ve gelişimi hakkında kısa bir bilgi vermek istiyoruz. İkinci bölümde IŞİD’in barbarlığını ve şiddetini meşrulaştırmak için Cihad’ı nasıl kullandığına daha yakından bakacağız.
- IŞİD – küresel bir İslam İmparatorluğu vaat ederek Müslümanları kandırıyor
- İlk kökenler ve önceki organizasyonlar
- Suriye’ye genişleme
- Hilafetin ilanı
- Türkiye’nin Rojava Devrimi’ne karşı IŞİD’i kullanması
- Kobani IŞİD’in mezarlığı oldu
- Hilafetin yenilgisinden sonra IŞİD liderliği
- IŞİD’in devlet olma çabası
- Tahakküm yöntemleri olarak acımasız şiddet ve kadın düşmanlığı
- IŞİD – insanlık için dünya çapında bir tehdit
- IŞİD tehdidi devam ediyor
- Sadece silahlar IŞİD’i yenemez
IŞİD, küresel bir İslam İmparatorluğu vaat ederek Müslümanları kandırıyor
Irak ve Suriye İslam Devleti (IŞİD), Selefi cihatçı ideolojiyi izleyen silahlı bir örgüttür. Selefilik, toplum için aşırı otoriter, insan merkezli ve kadın düşmanı bir sistem kurmayı amaçlayan siyasi bir ideolojidir. Dini baskının meşrulaştırma aracı olarak kötüye kullanan, tahakküm ve ataerkilliğe dayalı bir ideolojidir. Selefiler kendilerini, İslam’ı dine aykırı gördükleri etkilerden “arındırdıklarını” iddia eden Sünni Müslümanlar olarak görüyorlar. Onlara göre, İslam inancına göre yalnızca Hz. Muhammed’in bizzat kendisi tarafından hoşgörüyle karşılanan ve dokuzuncu yüzyıla kadar ilk üç nesil Sünni takipçisi tarafından savunulan şeyler doğrudur. Selefiler kendilerini tek gerçek Müslüman olarak görüyor ve kendi yorumlarının dışında kalan herkes gerçek İslam inancının dışında tutuluyor.
IŞİD, Hz. Muhammed dönemindeki gibi bir İslam halifeliğini yeniden canlandırmayı hedeflediğini iddia ediyor. Onların ideolojisine göre hilafet, şeriat hukukunun son derece acımasız bir yorumuyla yönetilmelidir. Örgüt, bu amaca ulaşmanın bir yolu olarak aşırı şiddet biçimleri kullanmakta ve devletler bu amaca ulaşmanın tek yöntemi cihaddır. IŞİD, cihadın anlamını, ‘kafirlerin’ ve ‘mürtedlerin’ (diğer dinlere mensup kişilerin ve hatta kendi ideolojilerine karşı çıkan Müslümanların) öldürülmesi de dahil olmak üzere barbarca savaş biçimleriyle doldurdu. Kökeni Irak ve Suriye olan örgüt, dünyaya yayılmayı hedefleyerek Suudi Arabistan, Yemen, Mısır, Libya, Somali, Nijerya, Mali, Burkina Faso, Kafkaslar, İran, Afganistan, Pakistan, Orta ,Doğu ve Güney Doğu Asyada örgütsel faaliyetler yürütmüşlerdir.
İşid’in öncesi ve İşid
IŞİD’in kuruluşunu etkileyecek grupların kökenleri 1979’da Afganistan’daki Sovyet Savaşı’na kadar uzanabilir. CIA, Afganistan’daki Sovyetlere karşı koymak için Mücahidler olarak adlandırılan İslamcı savaşçıları finanse etti ve eğitti. Suudi doğumlu Usame bin Ladin (1957 – 2011) bu Mücahidlere katıldı ve 1988 yılında El Kaide örgütünü kurdu.
Sovyetlere karşı savaşan savaşçılardan biri de Ürdün doğumlu Ebu Musab el-Zerkavi’ydi (1966 – 2006). 1990’ların sonu ve 2000’lerin başında, IŞİD’in öncüsü olan Cemaat el-Tevhid el-Cihad’ı (Tevhid ve Cihad Grubu) kurdu. ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesinin ardından grup, ABD kuvvetlerine ve onların Iraklı müttefiklerine karşı savaşıyordu. El-Zerkavi, El Kaide’ye bağlılık yemini etti ve 2004 yılında grubunun adını Tanzim Kaidet el-Cihad fi Bilad el-Rafidayn (Mezopotamya’daki Cihad Üssü Örgütü) olarak değiştirdi. Grup, daha sonra Irakta genel olarak El Kaide olarak bilinmeye başlayacaktı.
Farklı Sünni İslamcı grupları birleştirmek amacıyla, Ocak 2006’da, Irak’taki El Kaide’nin en anlamlı iç güç olduğu şemsiye örgüt Mücahit Şura Konseyi ilan edildi. Bu ittifak ABD güçlerine ve Irak hükümetine karşı daha fazla silahlı eylem gerçekleştirdi. Haziran 2006’da El-Zerkavi, ABD güçlerinin bombalamasında öldürüldü. Beş gün sonra, Irak’taki El Kaide halefini açıkladı: Ebu Hemze el-Muhacir olarak da bilinen Mısır doğumlu Ebu Eyyub el-Masri (1967 – 2010).
Ekim 2006’da el-Masri, Mücahid Şura Konseyi’nin Irak doğumlu Ebu Ömer el-Bağdadi’nin (1959 – 2010) liderliğinde Irak İslam Devleti ile birleşeceğini duyurdu. Irak İslam Devleti’nin amacı, Irak’taki Sünni Arapların çoğunlukta olduğu bölgelerde bir İslam Devleti yaratmaktı. 18 Nisan 2010’da Ebu Ömer el-Bağdadi ve Ebu Eyyub el-Masri, ABD ve Irak devletlerinin Tikrit yakınlarındaki güvenli evlerinden birine düzenlenen ortak özel operasyonda öldürüldü. Onların ölümünden sonra Irak doğumlu Ebubekir el-Bağdadi (1971-2019), Irak İslam Devleti’nin yeni başkanı oldu.
Suriye’ye yayılım
2011 yılında Suriye’de Baas rejimini devirme niyetiyle halk devrimi adına protestolar patlak vermişti. Ayaklanmalar kısa sürede iç savaşa dönüştü. 2011 sonlarında Bağdadi, örgüt kurmak amacıyla deneyimli savaşçıları Suriye’ye göndermeye başladı. Bağdadi’nin Suriye’ye gönderdiği adamlardan biri de Ebu Muhammed el-Colani’ydi. Ocak 2012’de Suriye’de El Kaide olarak da bilinen yeni kurulan El Nusra Cephesi’nin ‘genel emiri’ olacaktı.
Nisan 2013’te Ebubekir el-Bağdadi, Irak İslam Devleti’nin El Nusra Cephesi ile birleştirilerek Irak ve Suriye İslam Devleti’ni (IŞİD) oluşturduğunu ilan etti. Ancak el-Colani ittifakı reddetti ve El Kaide çatısı altında çalışmaya devam edeceğini açıkladı. El Colani ile Bağdadi arasındaki çelişkiler büyüyerek iki örgüt arasında çatışmalara da yol açan bir bölünmeye yol açtı. 2013 ve 2014 yıllarında IŞİD, Irak ve Suriye’de Felluce, Rakka, Musul ve Tikrit gibi çeşitli bölgelerin kontrolünü ele geçirdi. Barajlar, petrol sahaları, Suriye-Irak arasındaki sınır geçişleri gibi önemli altyapıların kontrolünü ele geçirdiler. IŞİD, yeni bölgeleri ele geçirirken hem Irak’ta hem de Suriye’de kasıtlı olarak tarihi yerleri, camileri ve İslam öncesi dönemlere ait anıtları hedef aldı ve yok etti.
Hilafet beyanı
29 Haziran 2014’te IŞİD, başkenti Rakka ve halifesi Ebubekir el-Bağdadi olan bir İslami halifeliğin kurulduğunu resmen duyurdu. Grup kendisini İslam Devleti olarak yeniden adlandırdı. Bu onların kendilerini Irak ve Suriye’nin ötesinde kurma hırslarını yansıtıyordu. Eş zamanlı olarak dünya çapındaki Müslümanlardan biat talep ettiler. Birkaç gün sonra, 4 Temmuz 2014’te Ebubekir el-Bağdadi, Musul’daki El-Nuri Ulu Camii’nde İslam Devleti’nin lideri olarak ilk kamuoyu önüne çıktı. Kendi medya organlarını kullanan İslam Devleti, ideolojisini yaymak için profesyonel propaganda kanallarını kullandı. Yabancı gazetecilerin, casus olduğu iddia edilenlerin, askerlerin, yardım görevlilerinin ve turistlerin infazlarını gösteren çeşitli videolar, korku yaymak amacıyla internette yayınlandı.
Türkiye’nin Rojava Devrimi’ne karşı IŞİD’i kullanması
IŞİD çeşitli hegemonik güçler tarafından finanse ediliyor, destekleniyor ve kullanılıyor. IŞİD bölgesel bir olgu olarak anlaşılamaz, uluslararası güçlerin Orta Doğu’yu kendi çıkarlarına göre şekillendirme planlarının içinde yer almaktadır. 2011 yılında Suriye’de protestolar patlak verince halkımız Şam hükümetini Rojava’dan çıkarmayı başardı. 19 Temmuz 2012’de Rojava Devrimi başladı ve halk, Demokratik Konfederalizm sistemine uygun olarak komünler ve konseyler halinde örgütlenmeye başladı. Tutuklu halk önderi Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen bu konsept, kadın özgürlüğüne, doğrudan demokrasiye ve ekolojiye dayalı, eşit ve adil bir toplum inşa etmeyi amaçlıyor. Devrimimiz, toplumu kapitalist modernite sisteminin ötesinde örgütlüyor ve tüm dinleri, etnik kökenleri ve kültürleri demokratik özyönetim kapsamına alıyor.
Başta Türkiye olmak üzere birçok uluslararası güç, demokratik projemizi, Kürt halkının özerkliğini ve Ortadoğu’daki çeşitli halkların barış içinde bir arada yaşamasını reddediyor. IŞİD’in stratejik olarak Rojava Devrimi’nin kazanımlarına ve halkına saldırmak için kara gücü olarak kullanılmasının nedeni budur. Türkiye, dünyanın gözü önünde eğitim, finansman, üyelerin ve malların güvenli geçişi konularında destek verdi. Türk devleti, yaralı DAİŞ savaşçılarını tedavi etti, IŞİD’in Türkiye içindeki üslerde eğitim almasına izin verdi ve dünyanın dört bir yanından onbinlerce yabancı savaşçının ülkelerini Suriye’ye geçirmesine izin verdi. Türkiye’nin IŞİD’e desteği bu nedenle sadece lojistik değil, ideolojiktir. Türkiye’nin desteği olmasaydı IŞİD ideolojisini dünyaya yayamazdı.
Kobane IŞİD’in mezarlığı oldu
3 Ağustos’ta IŞİD, Kuzey Irak’taki Şengal bölgesindeki Êzidî halkına soykırım gerçekleştirdi. Binlerce kişi katledildi, binlerce kadın ve çocuk kaçırılıp köle olarak satıldı. YPG/YPJ olarak Êzidî halkını korumak amacıyla dağlardan gelen HPG (Halk Savunma Güçleri) ve YJA-Star (Özgür Kadın Birlikleri) gerilla birlikleriyle ortaklaşa tahliye koridoru açtık. Birlikte 120.000 kişiyi tahliye etmeyi başardık.
Eylül 2014’te İslam Devleti Kobane’ye ilerleyerek şehri işgal etti ve kuşattı. YPG/YPJ savaşçılarımız ve Kobanê halkının gerçekleştirdiği büyük direniş, şehri IŞİD’in elinden kurtardı. Kobane savaşı İslam Devleti’nin yenilgisinin başlangıcı oldu. QSD kapsamında güçlerimiz, Kuzey ve Doğu Suriye’deki toprakların DAİŞ kontrolünden kurtarılmasına yönelik tüm operasyonlara katılmıştır. Şehirleri özgürleştirerek onları 2019’da mağlup ettiğimiz son kaleleri olan Bahoz’a geri itmeyi başardık.
Hilafetin yenilgisinden sonra IŞİD liderliği
27 Ekim 2019’da ABD özel kuvvetlerinin SDG iş birliğiyle Bağdadi’ye yönelik havadan indirme operasyonu gerçekleştirildi. Etrafı çevriliyken el-Bağdadi, Türkiye sınırına 5 km uzaklıktaki İdlib’in Barişa köyünde saklandığı yerde bir patlama gerçekleştirerek kendini öldürdü. Bölge, lideri Ebu Muhammed el-Colani olan, Türkiye destekli İslamcı paralı asker grubu Hay’at Tahrir el-Şam (HTS) tarafından kontrol ediliyor.
Birkaç gün sonra, 31 Ekim’de İslam Devleti, Bağdadi’nin ölümünü doğruladı ve halefinin Irak doğumlu İbrahim el Haşimi el Kureyşi (1976 – 2022) olduğunu açıkladı. 3 Şubat 2022’de ABD liderliğindeki terörle mücadele operasyonu sırasında Haşimi, patlayıcıyı patlatarak intihar etti. Saklandığı yer yine Suriye’nin kuzeybatısında, Türkiye sınırına 4 km’den daha yakın olan İdlib’in HTŞ kontrolündeki Atmah kasabasıydı. Onun ardından Irak doğumlu Ebu el-Hasan el-Haşimi el-Kureyşi, İslam Devleti’nin üçüncü halifesi ilan edildi. Kısa süre sonra yerine Ekim 2022’nin ortalarında Ebu el-Hüseyin el-Hüseyni el-Kuraşi geçti.
3 Ağustos 2023’te IŞİD, liderleri Ebu el-Hüseyin el-Hüseyni el-Kureyşi’nin öldürüldüğünü duyurdu. Grup, kendisinin rakip grup HTŞ tarafından öldürüldüğünü belirtti. Erdoğan, 30 Nisan’da, yani Türkiye seçimlerine iki hafta kala, Türk devletinin IŞİD liderini öldürdüğünü iddia etti. IŞİD bunu yalanladı ve Erdoğan’ın IŞİD liderlerinin ortadan kaldırılmasını kendi başarısı olarak iddia edebilmesi için HTŞ’nin naaşını Türkiye’ye teslim ettiğini söyledi. IŞİD, kimliği hakkında daha fazla bilgi vermeden Ebu Hafs el-Haşimi el-Kureyşi’yi halefi olarak adlandırdı.
IŞİD’in devlet olma çabası
İslam Devleti sadece askeri bir örgüt olarak anlaşılamaz, siyasi gündemi takip eden bir örgüt olarak analiz edilmesi gerekir. Grup, çeşitli idari ofislerde organize edilen yönetim yapıları inşa etti. Diğerlerinin yanı sıra yargı, eğitim, sağlık ve güvenlik hizmetlerini köktendinci ideolojilerine bağlı olarak uyguladılar. IŞİD, bebeklerin “hilafet” kapsamında doğduğunu beyan eden kimlik kartları ve doğum belgeleri yayınladı. IŞİD, zirvede olduğu dönemde Irak ve Suriye’de birkaç milyon nüfuslu bölgeleri kontrol ediyordu.
IŞİD kendisini çoğunlukla işgal altındaki bölgelerden çıkararak finanse etti; karaborsa petrol satışı, vergi toplama, yağmalama ve adam kaçırma olayları vb. IŞİD, kontrol ettiği petrol sahalarındaki petrolü ihraç ederek Türkiye’ye taşıdı. Sadece 2014 yılında IŞİD, yalnızca Türkiye üzerinden gerçekleştirdiği petrol satışlarından 100 ila 150 milyon dolar arası gelir elde ediyordu. Bunun yanı sıra IŞİD ele geçirdiği hemen hemen her şeyden para kazandı. Kontrolleri altındaki pazarlarda satılan her mısır mısırından, her litre sütten ve her meyveden vergi alıyorlardı. Yalnızca tarım yoluyla elde ettikleri paradan yüz milyonlarca dolar kazandılar. Kuruluş kendi parasını bile basmaya başladı ve 2016 yılında kendi altın, gümüş ve bakır paralarını üretmeye başladı.
Hakimiyet oluşturmak amacıyla acımasız şiddet ve kadın düşmanlığı
IŞİD korkutma, vahşi şiddet, müzik ve sigara yasağı gibi katı kurallarla ülkeyi yönetti; erkeklerin sakallarını tıraş etmeleri yasaklandı. IŞİD’in işgal ettiği bölgelerde yaşayan insanlar halka açık yerlerde toplanmaya ve kafa kesme olaylarını izlemeye zorlandı. Kafalar meydanlardaki çivilere çakılmıştı. Taşlamak, uzuvlarını kesmek, çarmıha germek ve insanları diri diri yakmak cezalandırma biçimleriydi.
IŞİD ideolojisi, kadınları hayatın her alanında erkeklere tabi kılan ve onları neredeyse yalnızca ev içi rollere iten aşırı bir kadın düşmanlığıyla damgasını vuruyor. Kadınlar zulmün hedefi olduğu kadar ganimet olarak da görülüyordu. IŞİD topraklarında yaşayan kadınların, vücutlarını tamamen siyah peçeyle kapatmadan ve yanlarında yakın bir erkek akraba olmadan evden çıkmaları yasaklandı. Kadınlara yönelik katı kuralları kontrol etmek için ‘ahlak polisi’ Hisbah şehirlerde devriye gezdi ve dini kurallara uygun şekilde uymadığı görülen herkesi durdurdu. Kadınların temel rolü, İslam Devleti’nin geleceğini garanti altına almak için mümkün olduğu kadar çok çocuk doğurmaktı. Zina iddiasıyla suçlanan kadınlar kırbaçlanarak veya taşlanarak öldürülürken, erkekler için çokeşliliğe izin veriliyordu. IŞİD, kızların ergenlik çağına gelmeden evlenebileceğini savundu.
IŞİD yönetimi altında erkeklerin seks kölesi sahibi olmalarına izin veriliyordu. Örgüt, kitlesel kadın ve kızları sistematik tecavüze, ev hizmetçiliğine ve işkenceye yönlendiren ve satan bir köle sistemi yarattı. Sözde ‘IŞİD Araştırma ve Fetva Komitesi’, kadınların alınıp satılabilmesine, hatta hediye edilebilmesine izin veren, esir ve köle alınmasına ilişkin soru ve cevapların yer aldığı bir belge yayınlayıp dağıttı.
IŞİD, kadınların ve kızların, bazen kıyafetlerine fiyat etiketleri iliştirilerek satıldığı pazarlar kurdu. Bu politikalara maruz kalan kadınların çoğu Ezidi veya Hıristiyandı ancak bu işkenceye maruz kalan çok sayıda Müslüman kadın da vardı. Ekim 2014 itibarıyla yaklaşık beş ila yedi bin Ezidi kadın ve çocuk köle pazarlarında satılmak üzere kaçırılmıştı. Şu ana kadar kaçırılan ve köle olarak satılan binlerce Ezidi’nin nerede olduğu ve akıbeti bilinmiyor.
Kadınlar İslam Devleti tarafından hedef alınırken, örgüt içinde hayati rol oynayan ve bizzat fail olan kadınlar da var. Kadınlar ideolojinin öğretmeniydi, çocuklarına IŞİD ideolojisini aşılıyordu.
İşkence yapmak, diğer kadınları köleleştirmek ve tecavüz etmek için erkeklere yardım etmek, işe alım görevleri üstlenmek, Hisbah’a bağlı ahlak polisinin bir parçası olarak çalışmak ve silaha sarılmakla meşgullerdi. Örgütün taktiklerinden biri, dünyanın dört bir yanından kadınları, erkek IŞİD üyeleriyle evlenmek ve yeni nesil İslamcıların yaratılmasına yardımcı olmak için Suriye’ye gitmeye teşvik etmekti. Çocuklar daha sonra hem canlı kalkan hem de piyade olarak kullanıldı. Eğitim kamplarında çocuklara ve gençlere beyin yıkama ve askeri eğitim veriyorlar. Bazıları intihar saldırıları düzenlemek üzere gönderildi ya da idamlar gerçekleştirdikleri propaganda videolarında kullanıldı.
IŞİD insanlık için dünya çapında bir tehdit
IŞİD interneti uluslararası alanda yeni üyeler toplamak için kullandı. Organizasyona katılmak için yaklaşık 70 ülkeden insanlar seyahat etti. IŞİD’in eylemleri sadece Suriye ve Irak’la sınırlı kalmadı, dünyanın birçok ülkesinde de yürütüldü. 2015’te Türkiye’de yaşanan Suruç ve Ankara bombalamaları, 2015 Kasım’ındaki Paris saldırıları, 2016’daki Brüksel bombalaması, 2019’daki Sri Lanka Paskalya bombalamaları veya 2021’deki Kabil havaalanı saldırısı binlerce kişinin hayatını kaybetmesine yol açan saldırılardan sadece birkaçı.
IŞİD tehlikesi devam ediyor
23 Mart 2019’da Bahoz Muharebesi ile IŞİD’in sözde ‘hilafeti’ resmen sona erdi. YPJ/YPG ve QSD savaşçılarımız, DAİŞ’le mücadele yıllarımızda kendilerini canlı bir kalkan haline getirerek 12 bin 397 şehit vererek zulmünün tüm dünyaya yayılmasını engellediler. Savaşta yaralanan 4.200 savaşçı kimi organlarını kaybederek gazilik mertebesinde mücadelelerine devam etmektedir.
Bahoz’da on binlerce İslam Devleti militanı ve aileleri SDG’ye teslim oldu. Bunların arasında elliden fazla farklı ülkeden IŞİD’e katılmak için Suriye’ye giden insanlar da vardı. Yakalanan ve teslim edilen IŞİD’liler, Kuzey ve Doğu Suriye’deki gözaltı hapishanelerde ve kamplarda tutuluyor. Bu kadar çok sayıda yüksek riskli tutuklunun kurtarılmasına yardımcı olmak için uluslararası topluma yaptığımız çağrılar yanıt bulana kadar, IŞİD zulmünden en çok acı çeken Kuzey ve Doğu Suriye halkı bu yükü tek başına taşımaya devam edecek.
20 Ocak 2022’de IŞİD, tutuklu üyelerini kurtarmak için Haseke’deki El Sina hapishanesine geniş çaplı bir saldırı başlattı. QSD’nin hızlı müdahalesiyle kitlesel firar girişimi engellendi. Çatışmada 121 yoldaşımız şehit oldu. Haseke’de IŞİD’le mücadeleye yardıma gelen Til Temir’den gelen takviye birliklerine Türk drone’unun saldırmasıyla IŞİD ile Türkiye arasındaki bağ bir kez daha netleşti. Saldırının gerçekleştiği gün olan 20 Ocak, Türk devletinin 2018 yılında Efrîn işgaline başladığı gündür. Bu tercih tesadüf değildir ve Türkiye’nin aktif olarak IŞİD’i yeniden faaliyete geçirmeyi hedeflediği açıktır.
Haseke’dekine benzer saldırılar, IŞİD’in topraklarını ve gücünü kaybetmesine rağmen bitmediğini, yeniden diriliş üzerinde çalıştığını gösteriyor. Özellikle binlerce IŞİD’li kadın ve çocuğun yaşadığı büyük kamplar, ‘hilafeti’ yeniden inşa etmeye hazırlanan, daha da radikalleşmiş yeni bir IŞİD kuşağının ortaya çıkışı için verimli zeminlere dönüştü. IŞİD, devlet kurma projesinin başarısızlığını örtbas etmek için tarihi manipüle ediyor. Onlar, kaybedilen zaferi geri almak için takipçileri arasındaki bağlılığı artırmak amacıyla sözde halifelik zamanlarını yüceltiyorlar. Küresel bir halifelik hayallerinin peşinden gitme motivasyonları devam ediyor ve üyeleri bu hayalin gerçekleşmesi için her şeyi yapmaya hazır. Pek çok uyuyan hücre saldırısı ve yeraltında devam eden IŞİD faaliyetlerinin yanı sıra, IŞİD tehdidi barbar ve kadın düşmanı ideolojisinde yatmaktadır.
IŞİD’i sadece silahlar yenemez
YPJ olarak DAİŞ’e karşı mücadeleye devam edeceğiz. Bu öncelikle örgütün temelini oluşturan ideolojiyle mücadele etmek anlamına gelir. IŞİD gerçeği incelendiğinde bu örgütün İslam’ın özüyle hiçbir ortak yanının olmadığı ortaya çıkıyor. Dinin Ortadoğu halkı için önemini bilen IŞİD, dini istismar etti ve şiddet içeren rejiminin aracı olarak kullandı.
Amacımız IŞİD’in ve dünyadaki diğer aktörlerin yaydığı ataerkil fanatik zihniyetten zihinsel ve entelektüel olarak kurtulmaktır. Örgütlü kadınların mücadelesinin IŞİD’i yok edeceğine inanıyoruz. Bu barbar zihniyeti ancak kadın özgürlüğüne önem veren demokratik bir zihniyet yenebilir. Bu nedenle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin demokratik projesine sahip çıkmak için elimizden geleni yapacağız. Bu nedenle şehitlerimize ve dünya kadınlarına, kadın özgürlüğü ve gerçek demokrasi mücadelemizi artırarak IŞİD’e ve onun barbar ideolojisine son vereceğimizin sözünü veriyoruz.