Erdoğan’ın etnik temizlik hamlesi
2018 yılında güçlerimiz halen IŞİD’e karşı mücadele ederken, Türkiye ve ona bağlı İslamcı paralı askerler barbarca bir şekilde Afrin’i işgal etti. Türk işgaline karşı kahramanca direnişte 820 QSD savaşçımız şehit oldu. Türk yayılmacılığının vahşeti aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu 500 sivilin öldürülmesine ve 1.030’dan fazlasının yaralanmasına neden oldu. İşgal hareketi, Afrin’in işgaline yol açtı ve 300 bin Kürt’ün kendi topraklarından sürülmesine neden oldu. Türkiye, 2019 yılında da yasadışı işgalini sürdürerek Gire Spi ve Serekaniye kentlerini işgal etti. Türk işgaline karşı direnişte QSD içindeki 508 yoldaşımız şehit oldu. Saldırılarda 522 sivil öldürüldü ve aralarında çok sayıda çocuğun da bulunduğu 2.757 kişi yaralandı. Her iki bölgenin de işgali 400 bin kişinin daha yerinden edilmesine neden oldu.
Erdoğan’ın topraklarımızı işgal etmesini meşru göstermek için kamuoyuna açıkladığı bahane, Türkiye’ye kaçan çok sayıda Suriyeli mültecinin yeniden yerleştirilmesiydi. Erdoğan, Eylül 2019’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na, Suriyeli mültecileri yerleştirmek istediği Kuzey Suriye’de 30 kilometre derinliğinde sözde “güvenlik koridoru” planını sunmuştu. Daha sonra Erdoğan söz konusu bölgeye sadece Suriyeli mültecileri değil, Türk hükümetine bağlı İslamcı paralı askerlerin ailelerini de yerleştirdi. Yerel Kürt nüfusunu Arap yerleşimcilerle değiştirerek demografik değişime neden olmuş oldu. Afrin’deki Kürt nüfusu işgalden önce % 90 iken, işgalden sonraki 5 yıl içinde bu oran % 30’a geriledi. Ezidi, Alevi ve Hıristiyan gibi azınlıklar neredeyse tamamen yok oldu. Türkiye işgal siyasetinde uluslararası destek görüyor. Türkiye’nin işgal altındaki Afrin’de kurmakta olduğu yasa dışı yerleşim birimleri Kuveyt, Katar ve Filistin’den örgütler tarafından destekleniyor.
Türk işgali altında yaşayan halk, sistematik gasp, yağma, işkence ve yargısız infazlarla karşı karşıya kalıyor. İşgal altındaki topraklarda kurulan sistem, aşırı İslamcı ideolojiyi benimseyen ve sözde Suriye Ulusal Ordusu (SNA) bünyesinde örgütlenen silahlı İslamcı gruplar tarafından yönetiliyor. SNA, 2017 yılında Türkiye’nin girişimiyle kuruldu ve halen Türk hükümeti tarafından yönetiliyor. SNA aşırılıkçı, kadın düşmanı saldırılarıyla tanınıyor. 12 Ekim 2019’da SMO fraksiyonu Ahrar el Şarkiye, Kürt siyasetçi Hevrin Khalef’i M4 otoyolunda seyahat ederken infaz etti. İslamcılar Khalef’in cesedini parçaladılar ve bu sahneyi gösteren bir video yayınladılar. Sadece birkaç gün sonra, 21 Ekim 2022’de SMO fraksiyonu Feylaq el-Mecd taburu, şehit düşen YPJ savaşçımız Amara Renas’ın naaşına saygısızlık ettiklerini gösteren bir video yayınladı. Kadınların kaçırılması ve ortadan kaybolması, cinsel taciz ve tecavüz, bu alanlarda uğruna mücadele edilen kadın devriminin başarısını boşa çıkaran ciddi insan hakları ihlalleridir.
Türkiye ve IŞİD arasındaki bağlar
Türk devleti ile IŞİD’in Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne (AANES) bağlı bölgelerdeki faaliyeti arasında net bir koordinasyon mevcut. Bölgelerimize yönelik sürekli Türk saldırıları, güçlerimizi IŞİD’e karşı mücadeleden uzaklaştırmayı amaçlıyor. Biz sınırlarımızı Türk saldırılarına karşı korumaya çalışırken, IŞİD yeniden örgütlenmek için zaman ve olanaklar kazanıyor. Kuzey Suriye’de Türk işgali altındaki bölgeler de IŞİD’in özgürce eğitim alabileceği, örgütlenebileceği ve faaliyet gösterebileceği güvenli sığınaklar haline geldi. IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyon, Türk işgali altındaki bölgelerde üst düzey IŞİD liderlerini hedef alan çok sayıda özel operasyon gerçekleştirdi.
Ocak 2022’de, Mart 2019’da Baxoz’daki askeri yenilgiden bu yana en büyük koordineli IŞİD saldırısını gördük. IŞİD hücreleri, Heseke’deki El Sina hapishanesine saldırarak tutuklu IŞİD’lileri serbest bırakmaya çalışırken, aynı anda hapishane içinde de koordineli bir isyan başladı. DAİŞ ile Türkiye arasındaki koordinasyon, QSD’ye bağlı Til Temir Askeri Meclisi’ne ait bir aracın, IŞİD’e karşı mücadeleye destek vermek üzere Heseke’ye giderken Türk İHA’sı tarafından saldırıya uğramasıyla bir kez daha netleşti. Güçlerimiz firar girişimini kontrol altına alırken Türk devleti de AANES bölgelerine saldırı düzenledi. Durumu kontrol altına almayı başaran güçlerimizin başarılı müdahalesi sonrasında saldırıya katılan bazı IŞİD’lilerin Türk işgali altındaki toprakları kullanarak AANES topraklarına geçtikleri ortaya çıktı.
Aile yapılanmasını kullanan bir örgüt olarak bilinen IŞİD üyesi esirlerinin yanı sıra bölgelerimizdeki toplama kamplarında onbinlerce IŞİD’li aile bulunuyor ve bunların çoğunluğu El-Hol kampında tutuluyor. Uyuyan hücre faaliyetlerinin artması nedeniyle kamp içerisinde güvenlik operasyonuna ihtiyaç duyuldu. Güçlerimiz 2021 yılı Mart ayı sonunda “İnsanlık ve Güvenlik” harekâtının 1. aşamasına katılmıştır. Türkiye’nin sürekli bölgelerimize saldırması nedeniyle operasyonun 2. aşamasının ertelenmesi gerekti. YPJ güçlerimiz, 25 Ağustos’ta başlayıp 17 Eylül 2022’ye kadar süren operasyonda, IŞİD’li kadınların kampta esir tuttuğu 2 Êzidî kadın ile işkence gören ve zincirlenen 4 kadını kurtardı. Operasyonun gecikmeli başlaması onların köle olarak tutulduğu süreci uzattı.
Foto 2: UNHCR Çarşaflı kadınlar fotoğrafı
Türkiye’nin IŞİD’li ailelerinin Hol kamp’tan kaçışını organize ettiğine dair çeşitli deliller var. Kamptaki pek çok yabancı uyruklu, Türkiye’ye ulaşmak ve yargılanırlarsa Türkiye’de yargılanmak istediklerini açıkça söylüyor. Türkiye, Kasım 2022’de AANES’e karşı gerçekleştirilen son hava savaşında binlerce IŞİD ailesinin kampta güvenli bir şekilde gözaltında tutulmasından sorumlu olan Güvenlik Güçlerini hedef aldı. Bu saldırıda İç Güvenlik Güçlerinden 8 kişi şehit olurken, IŞİD hücreleri de saldırıyı gizlemek için bir kaçış girişiminde bulundu. Seçimden sadece birkaç gün önce Türkiye, IŞİD ailelerinin El Hol kampında güvenli bir şekilde alıkonulmasından sorumlu olanları bir kez daha hedef aldı. 5 Mayıs 2023’te Türk uçakları Til Hemis’te kampın korunmasından sorumlu iki QSD savaşçısını öldürdü. Bu saldırıları kampta tutuklu bulunan IŞİD’lilere doğrudan hava desteği olarak tanımlamak mümkün.
Türk gizli servisinin Kuzey ve Doğu Suriye’deki faaliyetleri
Türkiye, 2018 ve 2019 yıllarında gerçekleştirdiği büyük çaplı askeri işgallerin yanı sıra sürekli olarak AANES bölgelerine saldırıyor. Türkiye destekli İslamcı grupların SİHA saldırıları, top atışları ve sızma girişimleri halkımız için sürekli bir tehdittir. Türk devleti, özellikle Kasım 2022’deki son hava savaşında nüfusun yoğun olduğu bölgeleri hedef aldı ve hayati altyapıyı yok etti. Saldırılar nedeniyle halkımız ciddi elektrik kesintileri ve yakıt sıkıntısı yaşıyor. Yine aynı şekilde eğitim ve iş hayatında da kesintiler ve aksaklıklar ortaya çıkıyor. Sürekli saldırılar, insanların bu bölgeleri terk etmelerini sağlamayı amaçlıyor ve bu da Türkiye’nin bu bölgeleri işgal etmesini kolaylaştırıyor.
Bunun yanı sıra Türk devleti, halkın Özerk Yönetim ile bağlantısını kesmek ve Türk gizli servisi MİT’e istihbarat ulaştırmak, daha sonra bu bilgiyi hedefli suikastlar gerçekleştirmek için kullanmak amacıyla güçlü bir ajan ve casus ağı kurmuştur. 2019’da Gire Spi ve Serekaniye’nin işgalinden bu yana MİT’in faaliyetleri büyük oranda arttı. Çok sayıda hedefli suikastta, iki arkadaşıyla birlikte 22.7.2022 tarihinde araç içinde seyahat ederken SİHA saldırısında şehit edilen Terörle Mücadele Birlikleri (YAT) komutanı Jiyan Tolhildan gibi IŞİD’le mücadelede önemli rol oynayan kişilerin öldürülmesi dikkat çekiyor. Sadece 2022 yılında 8 YPJ savaşçımız Türk devletinin hedefli suikastlarında şehit oldu. Araçlarıyla seyahat ederken SİHA’ların ateş etmesi sonucu, çatışma dışı durumlarda öldürüldüler. Ancak bu SİHA saldırıları sadece askeri personeli değil, Özerk Yönetim bünyesinde örgütlenen, Adalet ve Rehabilitasyon Dairesi eşbaşkanları Zeyneb Saroxan ve Yelmaz Şero gibi toplumda öncü rol oynayan kişileri de hedef alıyor. Yalnızca geçen yıl Türk saldırıları nedeniyle 59’u çocuk, 44’ü kadın olmak üzere 263 sivil yaralandı. 12’si çocuk, 5’i kadın olmak üzere 59 sivil öldürüldü.
Eğer Türkiye’deki seçimlerden Erdoğan galip çıkarsa,
Türkiye’nin işgal ve savaş politikaları devam edecektir
AKP-MHP siyaseti bölgede savaşa, sınır dışına itilmeye, hukuksuz işgale ve etnik temizliğe yol açtı. Sürekli saldırılar halkımızı terörize etmekte ve Kuzey ve Doğu Suriye’de devrimin kurduğu doğrudan demokrasi sistemini yok etmeyi amaçlamaktadır. Üstelik Türk devleti özellikle kadın devriminin zorlu kazanımlarını hedef alıyor. Türk gizli servisinin gerçekleştirdiği siyasi kadın cinayetleri, kadın devrimini, öncülerinden mahrum etmeye çalışıyor. Türkiye, aşırılıkçı cihatçı grupları destekleyerek, kadın düşmanlığının en şiddetli biçimlerinden birine etkin bir şekilde aracılık ediyor. Ayrıca Türkiye, suyu silah olarak kullanıyor, keyfi olarak kısıtlıyor ve su kaynağını tamamen kesiyor. AANES’te bir milyondan fazla insan, içme suyu eksikliğinden etkileniyor ve bu durum insani, sağlık ve ekonomik açıdan birçok olumsuz etkiye neden oluyor. Türkiye’deki seçimler Erdoğan’ın zaferiyle sonuçlanırsa milyonlarca insanımızı tehdit eden, Suriye’deki krizi derinleştiren savaş ve işgal politikası devam edecek ve Orta Doğu’daki demokratik gelişmeleri tehlikeye sokacak.
Yazı serimizin üçüncü bölümünde Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik seçim öncesi saldırılarını okuyabilirsiniz.