Türkiye’de AKP- MHP İktidarının beş yılı (Bölüm 3)

Üç bölümlük yazı serimizin sonuncusu Türkiye'nin seçim öncesi Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarına ışık tutuyor

Türkiye’de AKP- MHP İktidarının beş yılı (Bölüm 3)

Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye seçim öncesi saldırıları

Türkiye’de AKP-MHP’nin beş yıllık iktidarında Erdoğan’ın stratejisi her zaman dış politikadaki başarı iddialarını öne çıkararak ülke içindeki felaket durumdan dikkati dağıtmak oldu. Hedefli suikastları, altyapıya yönelik saldırıları, Suriye ve Irak’ın yasadışı işgalini “teröristlere” karşı başarılı operasyonlar olarak satmasının nedeni budur. Türkiye’de yaklaşan seçimler kamuoyunun dikkatini çekse de Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılar uluslararası medyada kendine daha az yer bulabiliyor. Bu nedenle seçimden az bir süre kala, seçim öncesi gerçekleştirilen saldırılara ışık tutmak istiyoruz. Eğer Erdoğan iktidarı seçimden sonra da devam ederse, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgaller, saldırılar ve savaş suçları devam edecek ve dolayısıyla milyonlarca insanın hayatı ve refahı için ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Türkiye’de 14 Mayıs seçimleri Rojava’yı, Kuzey ve Doğu Suriye’yi ve genel olarak Suriye’deki durumu doğrudan etkileyecek.

Türkiye IŞİD ile savaşanları hedef alıyor
Mazlum Abdi: Mazlum Abdi bir videolu açıklama ile kendisine yönelik suikast girişimine ilişkin açıklama yaptı.

Seçimin önsözünde Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’nin yanı sıra Güney Kürdistan’da (Kuzey Irak) AANES (Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi) personelini hedef alan çeşitli saldırılar gerçekleştirdi. 7 Nisan’da Türk devleti Süleymaniye Uluslararası Havalimanı yakınlarında bir konvoya saldırdı. Bu saldırı QSD Genel Komutanlığı üyesi Mazlum Abdi’ye yönelik hedefli bir girişimdi. Konvoyda üç ABD askeri yetkilisi ve Güney Kürdistan’daki Kürdistan Bölgesel Yönetimi Terörle Mücadele Grubu (CTG) üyeleri de vardı. Mazlum Abdi, IŞİD’e karşı mücadelede ortak çabalar örgütlemek ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile bağları güçlendirmek amacıyla Güney Kürdistan’a gitmişti. Şans eseri bu saldırıda can kaybı yaşanmadı. Türkiye’nin bu saldırıda iki hedefi vardı. AKP-MHP rejimi öncelikle Mazlum Abdi’yi sadece bir kişi olarak değil, QSD ve AANES’in KYB ile kurduğu Kürt ulusal birliğini güçlendirme girişimini hedef aldı.

Saldırıyla da açıkça ortaya çıktığı gibi Türkiye, askeri harekât dahi olsa, her ne şekilde olursa olsun bu bağları koparmak istiyor. Türkiye, AANES’i daha geniş Kürt çerçevesi içerisinde izole etmeyi ve KYB gibi diğer Kürt oluşumlarını AANES’ten uzak tutmayı amaçlıyor. İkinci olarak Türk rejimi, saldırıyı IŞİD’e karşı mücadelede ortak çabaları sabote etmek için kullandı. Bu, Türkiye’nin IŞİD’le mücadelede kararlı olanlara ilk saldırısı değil, iyi planlanmış bir stratejinin devamı. Mazlum Abdi’ye yönelik saldırının zamanlaması elbette tesadüf değildi. AKP-MHP rejimi başarılı bir suikastı seçim için güçlü bir seferberlik aracı olarak kullanırdı. Erdoğan, toplumun aşırı milliyetçi kesimlerini etkileyerek kendi prestijini artırmayı ve oy kazanmayı hedefledi. Ulusal medyanın yüzde 90’ı hükümetin kontrolünde olan Erdoğan, başarılı bir suikastı propaganda aracı olarak göstererek kolay bir oyun oynayabilirdi

Baran Nisebin: Türk devleti tarafından öldürüldü: Baran Nisebin

Erdoğan, Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadeleyi engelleme girişimlerini gizlemek amacıyla, seçimlerden iki hafta önce, 30 Nisan’da, Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatının IŞİD lideri Ebu el-Hüseyin el-Hüseyni El-Kureyni’yi Suriye’de bir operasyonda öldürdüğünü açıklayarak kamuoyunu aldattı. Bu seçim öncesi propagandada dikkat çekici olan, operasyon alanının, tamamı Türk hükümetinin kontrolü altında olan, IŞİD liderlerine ev sahipliği yaptığı bilinen bir bölge olan Kuzey Suriye’deki Türk işgali altındaki topraklarda yer almasıdır.

IŞİD’e karşı mücadele eden bir kişiye yönelik bir saldırı da 14 Nisan’da Türkiye’nin YPG üyesi Baran Nisebin’in aracını hedef almasıyla gerçekleşti. Nisebin bu saldırı sonucunda şehit oldu. Aslen Nusaybinli (Qamışlo sınırındaki Türkiye şehri) Baran, IŞİD’in 2014 yılında Kobane’ye büyük bir saldırı başlatmasıyla Kobane’ye geldi. Sadece Kobane şehrinin özgürleştirilmesine değil, sonrasında IŞİD’e karşı birçok operasyona katıldı. Minbic, Rakka ve Deyrizor gibi şehirler IŞİD’in yenilgiye uğratılmasında önemli rol oynadı. Güçlerimiz sadece Kuzey ve Doğu Suriye’yi IŞİD barbarlığından kurtarmakla kalmadı, tüm insanlığı onlardan korumak için 11 bin şehidimizle bedel ödedik.

5 Mayıs’ta bir Türk SİHA’sı Til Hemis’te SDG mevzisini vurdu. Saldırıda şehit olan iki savaşçı, DAİŞ ailelerinin Hol kamp’ta güvenli bir şekilde alıkonulmasından sorumluydu. Al-Hol kampı, binlercesi yabancı olmak üzere on binlerce IŞİD ailesini barındırıyor. IŞİD kadınlarının çocuklara aşırı IŞİD ideolojisini aşılaması, kampı yeni nesil IŞİD’in üreme alanı haline getiriyor. Uyuyan hücre faaliyetleri, cinayetler ve firar girişimleri, kampın 60 farklı ülkeden tutukluyu barındırdığı göz önüne alındığında, hem bölge hem de uluslararası güvenlik açısından risk oluşturuyor. Herhangi bir firar girişiminde bulunulmamasına dikkat edenlere suikast düzenlemek, doğrudan IŞİD’in yeniden dirilmesine fayda sağlamak demektir.

11 Mayıs’ta Türk silahlı insansız hava araçları, Kobanê ile işgal altındaki Girê Spî arasındaki Çelebiyê (Celabiyya) kasabasında bir araca hava saldırısı düzenledi. Bu saldırıda YPJ üyesi Cudi Egîd şehit oldu. Kuzey Kürdistan’ın Amed kentinde doğan Cudi, IŞİD’in saldırıları nedeniyle Rojava’ya geldi. YPJ’li olarak barbarlığa, soykırım ve işgal zihniyetine karşı amansız bir mücadele verdi. Türk devleti bu tür saldırılarla Kuzey ve Doğu Suriye kadın devriminin liderlerini ortadan kaldırmak istiyor.

Türkiye’nin sivillere karşı savaşı
Til Temir saldırısında sivil kayıplar, 11 Mayıs 2023

Türkiye sadece askeri personeli değil sivilleri de hedef alıyor. 24 Nisan’da Türk ordusu Til Temir yakınlarındaki Elebid köyüne saldırdı. Saldırılarda yaşları 8, 9 ve 10 olan üç çocuk hayatını kaybetti, iki kişi de yaralandı. 2022’de Türk saldırılarında 12 çocuk öldü, 59 çocuk da yaralandı. 2023 yılında bugüne kadar Kuzey ve Doğu Suriye’de Türkiye’nin saldırıları nedeniyle 5 sivil hayatını kaybetti.

11 Mayıs’ta Türk ordusu ve İslamcı müttefikleri, havan ve toplarla Til Temir’in güneybatısındaki Til Leben köyüne saldırdı. Saldırı sonucu tarlada çalışırken sivil Mihemed Abdulfetah Hisên (38) hayatını kaybetti. Aynı saldırıda Halis Haj Hozeifa (35), Abdullah Elevi (27), İbrahim Geraf (38) ve Hafız Muhammed Geraf (27) adlı 3 sivil de yaralandı.

Türkiye’nin AANES’e seçimden önce mi yoksa kısa süre sonra mı saldıracağı yönünde spekülasyonlar yapılırken, neredeyse her gün sınır ötesi saldırılar ve SİHA uçuşları yapılıyor. Türkiye, seçimlerden bir ay önce, Nisan 2023’te Kuzey ve Doğu Suriye’ye beşi SİHA saldırısı olmak üzere 163 hava ve kara saldırısı gerçekleştirdi. Bölgedeki hava sahası Nisan ayında 643 vakada SİHA’lar, 25 defa savaş uçakları ve 7 defa helikopterler tarafından sürekli olarak ihlal edildi.

Erdoğan, seçmenleri Türkiye’nin güvenliğinin SDG ve AANES tarafından tehdit edildiğine ikna etmeye çalışıyor. Bunu yaparken kendisini “terörle” mücadele eden taraf olarak göstermeyi amaçlıyor. Türk hükümetinin terör anlayışı, Erdoğan’ı güya emniyeti ve asayişi sağladığı iddia edilen biri gibi göstererek kamuoyunu yanıltmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Sivil kayıpların sayısı ve Türkiye’nin IŞİD’e karşı savaşanları öldürmesi, bizzat Türk hükümetinin terör eylemleri gerçekleştirdiğini açıkça ortaya koyuyor.

Erdoğan AANES’e karşı savaşında müttefik toplamaya çalışıyor
25 Nisan toplantısı genel kurul görüntüsü

Erdoğan’ın seçim öncesi stratejisinin bir diğer boyutu da AANES’e karşı müttefik toplamak ve mevzileri güçlendirmeye odaklanıyor. Suriye’deki Esad hükümetine uzun süredir muhalif olmasına rağmen, AANES’e karşı muhalefet oluşturmak için her yolu deneyen Erdoğan, Şam’la ilişkilerini normalleştirmeye çalışıyor. Erdoğan, Rusya’nın yardımıyla Esad’ı AANES’e karşı ortak bir strateji konusunda ikna etmeye çalışıyor. Erdoğan’ın isteği üzerine 25 Nisan’da Moskova’da Suriye, İran, Rusya ve Türkiye dışişleri bakanları arasında bir toplantı düzenlendi. Yayınlanan bilgilere göre toplantı, toplantıyı başlatanların umduğu kadar başarılı olmadı ve katılımcılar arasında birçok anlaşmazlık çıktı. Erdoğan’ın Suriyeli mülteciler konusunu Kuzey Suriye işgalini sağlamlaştırmak ve dolayısıyla AANES’e yönelik saldırıları meşrulaştırmak için bahane olarak kullandığı ortaya çıktı.

Türkiye dışişleri bakanı, Suriyeli mültecilerin güvenlik ve istikrarını sağlamak istediklerini belirtirken, Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin durumunun, politikacılar tarafından kışkırtılan yıkıcı yaşam standartları, aşağılama ve şiddet ve ırkçılık tarafından şekillendiği iyi biliniyor. Bu tutum zaman içinde cinayetlere bile yol açtı. Seçimlere sadece dört gün kala, 10 Mayıs’ta Moskova’daki toplantılar devam etti. Toplantının sonucu hala belirsiz ancak bu toplantıların Suriye’deki krizi asla çözmeyeceği, Türkiye’nin AANES demokratik sistemini ezmeye yönelik girişimlerini desteklemeyi ve yoğunlaştırmayı amaçladığı açık. Bu toplantılar yapılırken aynı zamanda AANES, Suriye’de barışçıl ve demokratik bir çözüme ulaşmak için dokuz madde sundu. Arap aşiretleri, sivil toplum ve Suriye’nin farklı kültürel bileşenleri arasında geniş bir destek sağlayan bu girişim, milyonlarca Suriyelinin acılarına son verebilecek ve dolayısıyla bölgede istikrarın sağlanması yönünde ciddi bir girişimdir.

14 Mayıs seçimleri tüm Ortadoğu’nun durumunu etkileyecek

Tüm gözler seçimdeyken, seçim sürecinin kendisi hakkındaki şüpheleri dile getirmek büyük önem taşıyor. Demokratik ilkelerin olmayışı, muhalif siyasetçilere yönelik baskı dalgası, Yüksek Seçim Kurulu’nun bağımsızlığının olmayışı ve seçimlerde yolsuzluk ihtimalinin yüksek olması, seçimlerden bahsederken dikkate alınması gereken büyük kaygılardır. Türkiye’de mevcut otoriter sistemin hakim olmasıyla birlikte bu seçimlerin siyaseti yeniden şekillendirecek demokratik bir araç olarak görülemeyeceği ortaya çıktı. Erdoğan’ın seçimleri sistemini meşrulaştırmak için kullanması kuvvetle muhtemel. Muhaliflerini toplu halde tutuklamaktan, askeri saldırıyı siyasi amaçları doğrultusunda kullanmaktan, yabancı toprakları şiddet kullanarak işgal etmekten ve kimyasal silah kullanmaktan hiçbir zaman çekinmediği göz önüne alındığında, seçimi bir çatışmaya dönüştürmek ve kullandığı gücü haklı çıkarmak için her yola başvuracağı da varsayılabilir. Kaybetmesi halinde seçim komisyonuna sonuçların iptal edilmesi ve yeni seçim yapılması yönünde talimat vermesi mümkün. Hatta iktidarı doğrudan ele geçirmek için silahlı paramiliter grupları kullanması bile muhtemeldir. Ne olursa olsun Erdoğan iktidardan kolay kolay inmeyecek.




Tek adam rejiminin otoriter yapısı korunacak olursa Kuzey ve Doğu

Suriye’ye yönelik saldırılar yoğunlaşacak




Tek adam sisteminin otoriterliği korunursa Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıların yoğunlaşacağı gerçeği artık net bir şekilde gözler önünde. AKP-MHP rejimi, Kasım 2022’de AANES’e yönelik hava saldırılarından önce olduğu gibi, sahte provokasyon eylemleri düzenleyerek Kuzey Suriye’ye olası bir kara saldırısına gerekçe bile sunabiliyordu. Bu sadece milyonlarca insanın güvenliğini değil, aynı zamanda AANES’in elde ettiği önemli demokratik kazanımları da tehlikeye atacaktır. Dolayısıyla Kuzey ve Doğu Suriye için 14 Mayıs seçimi sıradan bir seçimden ziyade bir varlık yokluk savaşına dönüştü. Erdoğan ve AKP-MHP rejiminin seçim öncesi farklı propaganda stratejileri ve oyunları, seçim sonucundan etkilenecek Türkiye, Suriye, Irak ve daha birçok ülke halklarının hayatlarıyla oynanan bir oyundur. Eğer demokratik güçler Erdoğan iktidarını ve faşist AKP-MHP ittifakını yıkabilirse, bu sadece ülke olarak Türkiye’nin değil, Ortadoğu’nun tamamının demokratikleşmesinin kapısını açabilir.