Demokratik Ulus – (Bölüm 1/2)

serokatiFrontImagetur

Demokratik Ulus – (Bölüm 1/2)

Tekel ve ulus devlet sistemine karşı inşa edilmiş bir alternatif

Katı siyasi sınırlara, tek dile, kültüre, dine vetarih yorumuna bağlanmamış demokratik ulus tanımı çoğulcu, özgür ve eşit yurttaşlarla toplulukların bir arada dayanışma içinde yaşam ortaklığını ifade eder. Demokratik ulus halkın iktidar ve devlete dayanmadan kendini bizzat uluslaştırmasıdır, bunun için gerekli olan politikleşmeyle gerçekleştirdiği uluslaşmadır. Sadece politikleşme değil, hiç devletleşmeden ve iktidarlaşmadan da öz savunma, ekonomik, hukuki, sosyal, diplomatik ve kültürel özerklik kurumlarıyla uluslaşabileceğini, kendini demokratik ulus olarak inşa edebileceğini kanıtlamaya
çalışmaktadır.

A. Öcalan

Rojava’da halkın uzun süre devam edecek olan mücadele temelinde bir devrim yaşanıyor, bu devrim on yılı aşkın bir süre önce başladı ve o günden bu yana toplumun yaşamı temelden değişti. Bu devrimin amaçlarından biri de Kürt Sorunu’na, Ortadoğu’nun sorunlarına ve genel olarak demokratik dönüşüme çözüm önermek. Kadınların özgürlük mücadelesi dünya çapında demokratik hareketler ve bireyler tarafından tanınmaktadır. Ortadoğu’nun bugün karşı karşıya olduğu temel sorunlardan biri baskı, asimilasyon ve soykırım siyasetinin nasıl aşılacağıdır: Bu sorunlara çözüm, sonuçta ulus devlet sistemine bir alternatif inşa etmek anlamına da gelir. Ulus devletin merkezileşmesi kapitalizmin gelişimiyle bağlantılıdır, çünkü kapitalizm gücü tekellerde merkezileştirir ve fanatik ulus olma fikirlerini çeşitliliği engelleyen bir noktaya kadar yoğunlaştırır. Abdullah Öcalan yaptığı her değerlendirme de her türlü olguya yaklaşan pozitivist zihniyeti eleştirir. Ulus olma sorununa ilişkin anlayışlarını tamamen inşa edilmiş veya teorik bir olguyla sınırlayan tutumları da eleştirir. Bunun yerine sorunun, tarihsel kökenlerinin ve sistematiğinin analiz edilmesinin gerekliliğini vurguluyor. Bunun üstesinden gelmek için, toplumun amacının her şeyden önce ahlaki ve politik olarak gelişmek olduğunu açıklayan Demokratik Ulus paradigmasını öneriyor. Bu dönüşümü gerçekleştirme mücadelesi, sonuçta kadınların özgürleşmesini ve ekolojik bir yaşam tarzının geliştirilmesini içeriyor. Bu aynı zamanda her şeyi parçalara ayırma zihniyetini aşmak anlamına geliyor. Abdullah Öcalan, ulus devlet yerine, bölgedeki tüm etnik kökenler, dinler ve toplumsal gruplar için ortak bir yaşam ve özyönetim yaratılmasını, aynı zamanda herkese özerkliğini koruma ve kendi yaşamını tanımlama fırsatı sunmayı öneriyor. Kadınlar devrimin en güçlü dönüştürücü gücü olmuşlar ve yaklaşımlarının çok esnek ve açık fikirli olması nedeniyle ulusal, etnik ve dini sınırların aşılmasında öncü olmayı başarmışlardır. Bu anlamda Kuzey ve Doğu Suriye’de demokratik ulus paradigması pratikte gelişiyor. Bu değişimin önünü açan da YPJ olarak mücadelemiz oldu. Güçlerimizin saflarında her türlü dini ve etnik kökenden kadınlar yer alıyor, kendilerini demokratik ulus paradigması konusunda eğitiyor ve ona göre örgütleniyorlar. Birçokları için bu, büyük kişisel tutum değişiklikleri anlamına geldi ve gerçek anlamda dönüşüm yarattı. Bugün pratikte bu bir gerçek haline geldi: YPJ’nin büyük bir kısmı Arap kadınlardan ve Hıristiyan, Ezidi ya da diğer kökenlerden kadınlardan oluşuyor. Hepsi kendi kimliklerinin gerçeğini yaşamak ve özgürlük mücadelesini ortaklaşa gerçekleştirmek için örgütleniyorlar. Bunu günümüz genç kadınlarının cesur kişiliklerinde de görebiliyoruz. Geleneklerin ve kapitalist ulus devletlerin getirdiği yükleri aşıp alternatifler yaratıyorlar. Bu süreçten geçen YPJ’deki birçok arkadaşımızla tanıştık. Ortak vatanlarının meşru savunmasında, ağır silahlı birliklerde rol üstlenmişler. Operasyon güçlerinde, medyada, devrimci halk savaşının örgütlenmesinde ama her şeyden önce kendilerini ve toplumu değiştirme sorumluluğunu üstlendiler. Bu çerçevede dört YPJ savaşçısıyla röportaj yaptık. Her biri YPJ’nin yaşanmış gerçekliğinin ve tarihinin bir parçasını temsil ediyor

1.

Adım Axin Bahoz. 1999 yılında Tirbespiyê’de (Al-Qahtaniyah) Irak’tan gelen ancak yıllar önce Suriye’ye taşınan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Biz Müslümanız ve aşiretimiz İgêdata’dır. Annem ben çocukken öldü, ben de babam ve üvey annemle büyüdüm. Büyürken kadına yönelik şiddetin çok fazla olduğunu gördüm ve bu benim için çok zordu. Arap toplumunda hâlâ bir gelenek olduğu için henüz reşit olmadan evlendirildim. Kocam ve ben birbirimizi sevmediğimiz için temel anlaşmazlıklar yaşadık. Eşim hava saldırısında öldükten sonra ailemin yanına dönmek zorunda kaldım. Bir süre sonra beni tekrar başka bir adamla evlendirmek istediler ama ben bunu kabul edemedim. Evden kaçıp kadın savunma güçlerine katıldım. Büyürken çok zorluklarla karşılaştım çünkü annem yoktu. Babamın ve ikinci eşinin şiddetine maruz kalarak büyüdüm. Daha sonra şehit olan YPJ’li bir savaşçıyı tanımaya başladım, her zaman özgürlüklerden ve kadınların öz örgütlenmesinin öneminden söz etti. Ayrıca gerçek dostluğun anlamını ve bir kadın örgütünde bu kadar çok kadınla bir arada yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu anlatarak bir duruş sergiledi. Bu nedenle 2017 yılında YPJ’ye katıldım ve ilk eğitimimi aldım. Bu eğitimdeki deneyimim YPJ’de kalma arzumu güçlendirdi ve 2018’in ilk yılında kendimi keşfetmeye başladıkça çok hızlı değiştim. Bu ortamda özgür düşünce geliştirdim, irade geliştirdim, geçmişimi öğrendim. Toplumun kişiliğim üzerindeki etkisini şöyle analiz ettim: Çok fazla kadın vardı ve kendim hakkında ne kadar çok şey öğrenirsem, öğrenecek daha çok şeyin olduğunu da o kadar çok fark ettim. Sonuç olarak kadınların silaha sarılıp kendilerini savunduklarını görmek beni çok etkiledi.

YPJ olarak demokratik ulus projesi bizim için esastır ve toplumumuzu dönüştüren de bu projedir. Pek çok farklı ulusal kimliğe sahip dostlarla bir arada yaşıyoruz. Demokratik ulus projesini geliştiren Abdullah Öcalan’ın düşüncesi temelinde birlikte mücadele ediyoruz. Biz gerçekten bir olduk. Bu hem YPJ için hem de toplum için yeni bir durum. Ulus devlet politikaları çerçevesinde iktidarlar insanları birbirinden nefret ettirmeye çalışıyor. Ama Abdullah Öcalan’ın projesi hakkında bilgi sahibi oldukça, hissetmeyi, anlamayı ve öğrenmeyi öğrendim. Rojava Devriminde Kürdistan’ın her yerinden savaşçılar var, enternasyonalistler var, Arap, Süryani, Ermeni savaşçılar var ve hep birlikte özgür kadınlardan oluşan bir toplum yaratmak için birbirimizle mücadele ediyoruz. Kadınların özgürlüğü, haklarına kavuşabilmeleri,özgür yaşam felsefesini öğrenebilmeleri ve toplumsal olarak bir arada yaşayabilmemiz için mücadele ediyoruz. Birbirimizin kültürünü de öğreniyoruz. Bazen zorluk yaşayabiliyoruz ama bunun en büyük sebebi düşmanın aklımızla nasıl oynadığını doğru analiz edemememizdir. Eğitimimiz devam ettikçe bunlardan bazılarını anladık. İlk başta “Birlikte nasıl yaşayabileceğiz?” diyebilirdik ama bir süre sonra eğitim ve tartışmayla demokratik ulus projesinin bizim için ne kadar mükemmel olduğunu gördük. Zorluklar var ama eğitimde, bunların üstesinden gelinebilir.

YPJ olarak mücadelemizde beni gerçekten etkileyen her kesimden arkadaşım oldu. Mesela Ruken Zerdeşt benim üzerimde büyük etkisi olan bir Ezidi kadındı. Başarımıza çok inanıyordu. Abdullah Öcalan’ın felsefesi ve kadın özgürlüğü üzerine çok düşündü. Bunları anlatırken gözleri parıldardı ve kararlılıkla doluydu. Zafere gerçekten inanıyordu. İşgalci güçlere karşı mücadele etmek için Afrin’e gitti. Şehit olunca düşman eline düşmemek için kendini patlattı. Kendimi özgürleştirmek ve gerçek benliğimi yaşayabilmek için YPJ’ye katıldım. Geriye dönüp kadınların tarihine bakıyorum ve bugün

için şunları diyebilirim: Fikirlerimizin dünya kadınları arasında yayıldığını açıkça görüyoruz. Bugün kadınlar fikir sahibi olmuş, silaha sarılmış, savaşmış, eşitlik içinde yaşamış ve gerçek adaletin ulaşılabilir olduğunu görmüşlerdir. Bunların mümkün olduğunu kanıtladığımız için binlerce kadın YPJ’ye katıldı. YPJ’ye gelenler, kendilerini baskıcı erkekliğin elinden kurtarma ve gerçek benliği olmayı öğrenme şansına sahip oldu. Bu tüm dünyaya kanıtlandı. Kadınların özgür ve adil bir hayat yaşayabilecekleri gösterildi. Abdullah Öcalan’ın düşünceleri ve kadın hareketinin ilk mücadeleleri sayesinde bugünlere gelebildik. Düşman, kadının toplumun temel omurgası olduğunu anladığı için kadınları kırmak istiyor. Ama kadınların mücadelesi devam ediyor ve eskisinden daha da yoğun bir hal aldı. Şüphesiz hatalar yaptım ama genel olarak bu mücadeleye inancım büyük ve zorluklar ne olursa olsun bu çizgide ilerlemeye ve devam etmeye ikna oldum. Kadınların bu bilgiyi edinmeleri ve buna göre hareket etmeleri önemlidir.

2.

Adım Hêlîn. Kuzey ve Doğu Suriye’de Tirbespî’de büyüdüm ama ailem Suriye’nin ikinci büyük şehri olan Halep’ten geliyor. 2016 yılında Kadın Koruma Birlikleri (YPJ) saflarına katıldım. Ailem ve Babamın meşru savunma güçlerine katılmamı istememesinin sebebinin kadın olmamdan kaynaklandığını düşünüyorum, bu da içinde yaşadığımız toplumun zihniyetinden kaynaklanıyor. Hala binlerce yıldır bizi kontrol eden ataerkil zihniyetin içindeyiz. İki kardeşim QSD’ye katıldığında babam aynı şekilde kızmamıştı. YPJ ve YPG’nin gelişimini, mücadelesini ve savaşçıların yaşamlarını gördükçe YPJ saflarına katılmaya karar verdim. Devrimin başlangıcında YPJ’nin ne kadar hızlı büyüdüğünü ve kadınların ne kadar kararlı bir şekilde mücadele ettiğini gördüm. Kobani Savaşı beni çok etkiledi. Kobani’nin özgürleştirilmesi YPJ savaşçılarının kabiliyetini ortaya koydu. En büyük terör örgütü IŞİD ile karşı karşıyaydık. Çatışmalara katıldım, çeşitli taktikler kullanmak zorunda kaldık. Meşru savunma çerçevesinde mücadele ettik. IŞİD’e karşı çıkan ilk kadın ordu olduk. YPJ’liler olarak aramızda bizi zor zamanlarda birbirimize bağlayan gerçekten güçlü bir dostluk var. Bu tür bir yaşam ve etik tutum her zaman Arap kadınlarının dikkatini çekmiştir.

Kadın hareketi ve Rojava Devrimi’yle birlikte hayat sürekli değişiyor, gelişiyor ve açılıyordu. Devrim aile kurumunu da etkiledi. Devlet sistemi zihniyetinin yarattığı engeller yıkıldığı için ilişkiler karşılıklı saygı ve takdir üzerine kurulmaya başlandı. Kürt halkı hakkındaki gerçeği ve lider Abdullah Öcalan’ın neden cezaevinde olduğunu merak ediyordum. Kürdistan neden dünyada tanınmıyordu? Rojava’daki bu özgürlükçü, ekolojik ve demokratik model nedir? Bunlar ve daha birçok soru aklımda belirmeye başladı ve bunların cevabını aramaya başladım. Bugün bu hareketin düşünceleri hakkında daha fazla şey öğrenmek ilgimi çekiyor çünkü bu düşünceler parlak bir gelecek inşa etmek için yeterli. Gerçekten aradığım şey buydu ve hala aramaya devam ediyorum. Bildiğimiz gibi YPJ uluslararası bir mücadele yürütüyor ve Kürtleri, Arapları, Farsları, Ermenileri, Türkmenleri ve daha birçoklarını kapsayan başlı başına bir toplum haline geldi. Abdullah Öcalan, düşüncelerinde kadın özgürlüğünün özgür bir toplum inşa etmenin temeli olduğunu vurguluyor. Devrimimiz özgür kadınların devrimidir. Özgür ve adil demokratik bir toplum, öncü güç olacak güçlü bir mücadeleci kişilik yaratmanın peşindeyiz. Devrimci kadınlar ne pahasına olursa olsun boyun eğmezler çünkü kadının karakteri irade ve güçtür. Abdullah Öcalan, kadınların devrimci, rüzgârdan sarsılamayan, zulmü reddeden özgürlük savaşçısı olma mücadelesinin temelini attı.

Kendime şunu soruyordum: “Devrimci kişiliğimi daha iyi nasıl geliştirebilirim? Özgür yaşam nedir?” Bu da benim ahlak, adil bir kişilik ve politik bilgi geliştirmemi gerektiriyor. Hayat otoriter bir zihniyetle ölçülemez. Yaşamımız sorumluluk ruhunu, bilimsel, felsefi ve etik bir yaklaşımı gerektirir.

Abdullah Öcalan, kadınlar olarak entelektüel ve örgütlü bir kişilik geliştirmemizi öneriyor. Yaşama dair ilkelerimizi oluşturmalıyız. Kişiliğimizi geliştirmek için bize güven ve özgüven veren onun felsefesinin yaklaşımıdır. Kadını tüm geleneklerden geliştirme ve özgürleştirme etkinliğimizi ve yeteneğimizi güçlendirdi. Bu başlı başına çok güzel bir mücadeledir. Değişimi sağlamanın yolu, baskının oluşturduğu geri kalmış kişilik özelliklerimizi temelden eleştirmekten geçer. Demokratik ulus projesi, Abdullah Öcalan’ın yarattığı ortak yaşam projesidir. Her türlü baskıya ve devlete karşıdır.Kürt sorununu genel olarak Suriye’deki demokratikleşme sürecinin temel meselesi olarak görerek çözüme kavuşturmak gerekmektedir. Kürt sorunu Suriye sorunundan ayrı değildir. Suriye genelinde ve Suriye açısından sorunların çözülmesi zor olacaktır. Bu durum Abdullah Öcalan’ı Demokratik Ulus kavramına götürüyor. Demokratik Ulus, toplumun içinde oluştuğu modern bir alternatifi temsil eder. Bu, çeşitliliğe ve demokratik özyönetime dayalı, coğrafya veya dille sınırlı olmayan bir millettir. Abdullah Öcalan, iktidardaki rejim ve devletlerin büyük haksızlıklarına maruz kalan Kürt halkının özgürlük mücadelesine başladı.Derin tarih ve bölge analizi sonucunda Ortadoğu toplumunu görerek çoğu insanın ezildiğini anladı ve projesi sadece Kürtleri değil tüm halkları kucaklamak oldu.Demokratik ulus, demokratik bir ulus olarak Abdullah Öcalan’ın felsefesinden doğan proje, mazlum halklara çözüm, Ortadoğu’nun karşı karşıya olduğu tüm sorunlara çözümdür. Bu nedenle insanlar onun yolunu izlediler. Demokratik ulus projesinin, toplumu baskıdan kurtarma mücadelesi vermesi nedeniyle kapitalist güçler ve devletler tarafından hoş karşılanmadığı ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla sömürgeciliğe de keskin bir karşıtlık içindedir.Abdullah Öcalan’a karşı 15 Şubat 1999’da tutuklanmasına yol açan uluslararası komploya bu kadar çok ülkenin katılmasının nedeni budur. Bu komplo Türkiye tarafından ama üçüncü alternatif bir çizgiden korkan kapitalist güçlerin çıkarları doğrultusunda yapılmıştır. Kuzey ve Doğu Suriye halkı, demokratik özyönetim yoluyla demokratik ulus projesini hayata geçirebildi. Eşbaşkanlık sistemi yöntemiyle kadınların eşit katılım gösterdiği bir yönetim tarzı olurken, kadınlar, talimat veren bir yönetici veya zorba olmadan kendilerini örgütlerler. Arap kadınları bu devrimin her alanında kendilerini ispatlamayı başardılar.